Ana içeriğe atla

KURTULUŞ SAVAŞI


Kurtuluş Savaşı

Kurtuluş Savaşı, Bir iftihar, bir intizar, bir yadigar. Ezberledik, ezberleyince unuttuk. Şimdi hatırlıyor gibi yaptığımıza bakmayın, neyi hatırladığımızı bile bilmiyoruz. Hadi şimdi birlikte hatırlayalım.



Önce Kurtuluş Savaşına kadar geçen zamanı hatırlayalım...

1. Dünya Savaşı'nın neticeleri belli olmuş, Almanya'nın mağlup olacağı anlaşılmıştı. Sultan Reşat, muhtemel ki memleketin içler acısı haline dayanamayıp kalp yetmezliğinden vefat edince (3 Temmuz 1918) yerine hiç istemese de Sultan Vahdettin tahta geçirildi. İttihatçılar ise memleketi içine düşürdükleri halden utanç duyarcasına istifa etmiş, hatta Talat'inden Enver'ine, Cemal'inden Şakir'ine Alman torpidosuna binip kaçmışlardı. 

Koca memleket kala kala 57 yaşında, hastalıklarla boğuşan, ciğerleri sönmüş bir saltanat varisine, Abdülhamid'in kardeşi Mehmed'e (6. Mehmed - Vahdettin) kalmıştı. Öyle ki; ayakta durmakta bile zorlanan Sultan Vahdettin, cülusunda halkın karşısına çıkmak için bastonunu mahiyetinden birine vermiş, saniyeler sonra arkasını döndüğünde bastonu bulamamıştı. Biri diğerine vermiş, diğeri ötekine, öteki de "şuraya biyere koymuştum ama şimdi yok" diyebilmişti. Vahdettin o gün anlamıştı içerden çürümüşlüğü. 

Nihayet Mondros imzalandı (30 Ekim 1918). Kabedilen savaşın faturası kesildi. Mütareke şartları beklendiği üzere çok ağır oldu. Osmanlı askerleri silahsızlandırılmış, işgalci kuvvetler Anadolu'ya "nefsi müdafa" gerekçeli işgale başlamışlardı. İngilizler İskenderun ve Musul'u işgal ettiler. Ardından Urfa, Antep, Maraş, Adana'yı işgal edip Fransızlara devrettiler. İtalyanların işgali Antalya'dan başladı. Ama işgalin en ağırı, en utanç verici olanı İstanbul'da yaşandı. İtilaf kuvvetleri 54 Gemi ve 6 Denizaltıyla İstanbul'u işgal etti. Birkaç hafta içinde bu gemilerin sayısı 167'yi buldu. 3500 itilaf askeri İstanbul'a ayak bastı ve saltanat şehrinin kalbine hançer gibi saplandı. Fransız general Esperey, saltanat makamı olan Dolmabahçe Sarayında oturmak istediğini söyledi. Türk Subayları, hatta Sadrazamı bile kırbacıyla aşağılayarak Dolmabahçe'ye yürüdü. Garp, bu günü yüzlerce yıldır bekliyordu, artık intikam vaktiydi. 

Ülke teslim alınmıştı. Ama daha acısı, Vahdettin teslim olmuştu. Acı ama gerçek; o aslında bir İngiliz muhibiydi. İngiliz Daily Mail gazetesine verdiği mülakatta "İngiliz milletine kuvvetli hayranlık ve sevgimi Kırım Savaşı'nda İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdülmecit'ten miras aldım" demişti. 

İstanbul, askeri bakımdan olduğu gibi siyaseten de kuşatıldı. Vahdettin süratle Mebusan Meclisini feshetti. Bir diğer İngiliz muhibi olan Damat Ferit Sadrazamlığa getirildi. Artık tek yetkili Vahdettin'di ve Vahdettin, memleketin istikbalini İngilizlerin merhametine sığınmakta, himmetine el açmakta görüyordu. 


Sevre Doğru...

İtilaf cenahı işgali süratle değerlendirdi. Paris Konferansında Osmanlı Toprakları'nın nasıl paylaşılacağına karar verildi (18 Ocak 1919). Derhal Osmanlı'nın heyet göndermesini ve anlaşmanın kabulünü emir telakkisiyle teklif buyurdular. Osmanlı, bir mağlubiyet anlaşması imzalayacağını biliyordu ama Osmanlı Heyeti'nin önüne konan metnin kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktu. Bu metin, daha sonra Sevr anlaşması ozalarak imzalanacaktır (Ağız burun kıvırmayın, evet imzalandı). 

Osmanlı Heyeti'nin Paris'ten imza atmadan dönmesi itilaf cephesini hiddetlendirdi. Bir ceza kesilmesi gerekiyordu. 2. İşgal harekatı başladı, İstanbul'da ki karakollar şafak vakti basıldı, uykuda olan Osmanlı Askerleri katledildi. Fransızlar Zonguldak'ı, İngilizler İzmit'i işgal ettiler. Yunan Donanması İngiliz, Fransız ve ABD donanmasının refakatiyle İzmir'e girdi (Evet Amerika). Aslında İzmir'in işgali bekleniyordu, ancak bu işgalin Yunan'a yaptırılması beklenmiyordu. Yunan, 230 Bin kişilik kuvvetiyle bir taraftan Bursa'ya kadar ilerleyip diğer taraftan Trakya ve Edirne'yi de zaptettiler. 

Ülke göz göre göre, adım adım, süratle işgal ediliyor, ancak Osmanlı kuvvetleri tek bir kurşun dahi atamıyordu. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KABA TAŞ DEVRİ

Kabataş devrinin diğer adı “Paleolitik”tir.   İnsanoğlu ilk kez yeryüzünde kabataş devrinde görülmüştür.   Bu döneme aynı zamanda “Buzul çağı” adı da verilmiştir ve tarihi dönemlerde en uzun yaşanan dönem bu dönemdir.   Kabataş devri insanlık tarihinden başlayarak Milattan önce 12.000 yıllarına kadar devam eden bir dönem olma özelliğini taşımaktadır.   Kabataş ya da paleolitik çağda insanlar doğada yaşıyorlardı. Beslenme ihtiyaçlarını doğada bulunan yabani hayvanları avlayarak gideriyorlardı yani o dönemde yaşayan insanlar avcılık ve toplayıcılık ile uğraşıyorlardı. Aynı zamanda doğada buldukları yenebilecek besin maddeleri topluyorlardı.   Kabataş devrinde insanlar çakmak taşı ve hayvan kemikleri gibi nesneleri kullanmışlardır ve ağaçlar sayesinde besinleri pişirerek tüketmeyi öğrenmişlerdir. Bu konudaki bilgilere ise o dönemde yaşayan insanların mağara duvarlarına çizdiği resimler sayesinde ulaşılmıştır.   Kısacası bu dönem ins...

PALEOLİTİK (ESKİ TAŞ) ÇAĞ: MÖ 600.000, 10.000: AVCILIK VE TOPLAYICILIK DÖNEMİ.

Günümüzden on dört bin yıl öncesine kadar dayanan en uzun dönemdir.  “Eski Taş Çağı”  “Avcılık Toplayıcılık Dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde insanlar küçük gruplar halinde yaşamakta av ve bitki – yemiş toplayıcılığına dayalı bir beslenme düzeninde ve mevsim şartlarına göre yer değiştiren göçebe bir yaşam biçimindedir. Kaya altları, Mağralar, çalı çırpı ve deriden yaptıkları barınaklarda ve kovuklarda barınmaktadırlar. Barınaklar geçicidir.  Avlamak veya hayvanlardan korunmak ve gündelik işlerde kullanmak amacıyla basit aletler kullanmaktadır. Bunlar yontama taş aletlerdir. Bu taşlarla ok, ucu,, mızrak balta yapmışlardır. Bu devirde mağra duvarlarına çizilmiş basit resimlere de rastlanılmakta bu resimlerin haberleşme ihtiyacını karşıladığı sanılmaktadır. İstanbul Yarımburgaz, ( Küçükçekmece, gölü kuzey ucunda,  Ağaçlı kumluğunda, Antalya Beldibi, Karain,Belbaşı ve Öküzönü Mağralarında bu devre ait buluntular bulunmuştur.

DEVİRLERİN İSİMLERİ

1.   Taş Devri (Taş Çağı): MÖ 600000-5500 2.   Maden Devri (Maden Çağı): MÖ 5500- 1200 olmak üzere iki döneme ayrılmaktadır. Taş Devri; I.  Kabataş Devri (Eski Taş Çağı / Paleolitik Çağı): MÖ 600000-10000 II.  Yontmataş (Orta Taş Çağı / Mezolotik Çağı): MÖ 10000-8000 III.  Cilalıtaş Devri (Yeni Taş Çağı / Neolitik Çağı): MÖ 8000-5500 Maden Devri ise; I.  Bakır Devri (Bakır Çağı / Kalkolitik Çağı) II.  Tunç Devri (Tunç Çağı) III.  Demir Devri (Demir Çağı) olarak sınıflandırılmaktadır.